1968 doğumlu Muammer Aydoğdu, Almanya’da yaşayan bir gurbetçi, her fırsat bulduğunda soluğu Türkiye’de alan, eşi ve iki çocuğu ile birlikte mutlu hayat süren, örnek bir isim.
Geçtiğimiz aralık ayında yine Türkiye’ye geldi, Mersin’de ki ablası ve yeğenleri ile tatil keyfi yaşarken, burundan nefes almakta güçlük çektiğini fark etti.
Güzel bir yılbaşı kutlaması için planlar yapılırken, 26 Aralık’ta hastaneye gitti ve nefes darlığı ile birlikte, bademcik, geniz eti gibi birkaç acil ameliyatın daha gerekli olduğu söylendi.
Ameliyatı oldu, nispeten iyi de geçmişti, ailesi ile birlikte ablasının evine döndüler.
İstirahatti, gezmekti derken, 12 Ocak günü tekrar rahatsızlandı, bitmeyen kuru öksürük, kanlı öksürüğe dönüşünce de ambulansa haber verildi, aynı zamanda ameliyatı yapan doktor ve Özel Mersin Cerrahi Tıp Merkezi’ne de haber verildi.
KBB uzmanı Dr. Cüneyt Bozkurt, ilk ambulanstaki 112 elemanına müdahale etti, ‘hastayı bizim hastaneye götürün’ talimatı verdi, görevli durumun kritik olduğunu, ciddi kan kaybı yaşandığını belirterek, direk Mersin Üniversite Hastanesi’ne nakli gerçekleştirdi.
Sağlık personelini ikna edemeyen Doktor, pijamaları ile hastaneye koştu, aileyi ikna etmeyi başardı, Aydoğdu özel araçla adı geçen hastaneye kaldırıldı.
Acil müdahale, özel oda derken, on dakika sonra aileye acı haber verildi, Muammer Aydoğdu yürüyerek girdiği, doktoru tarafından zorlama bir şekilde götürüldüğü hastanede yaşamını yitirmişti.
Aile yıkılmıştı, eşi, çocukları, ablası herkes büyük şok yaşıyordu, özellikle de doktoru bulan yeğeni, uzun süre kendisini suçladı.
Bir aileye bunu yaşatan doktorun, hastanenin suçu var mı? Bunu başlatılan adli süreç tayin edecek, ancak mahkemeler haklı olarak somut delil, tanık ve güçlü ifadelerle karar verir, peki vicdan..
Mesleğimiz gereği özel hastanelerle ilgili benzer yüzlerce şikayeti haber yapmış, kusur, ihmal, hata, suç unsurları bulunan, görevden ihraç edilen, hapis yatan onlarca olay biliyoruz.
Ve susturulan mağdur hikayelerini de..
Ama şu kadarını söylemek isterim ki, Dr. Bozkurt ve adı geçen hastane şayet bir ihmal ve hatanız var ise maktulün ablası Songül Aydoğdu Yıldırım, bunu yanınıza bırakmaz.
Bakmayın öyle liseye giden torunu olduğuna, yaşına, başına o savaşçı bir ruha sahiptir, baş eğmez, baş eğdiremezsiniz, hiçbir vaadiniz, çabanız sonuç vermez, varsa hatanız paşa paşa bedelini ödeyeceksiniz.
Acısını yaşadı, şimdi peşinizde, kapısını çalmadığı toplumsal kurum kalmadı, daha da devam ediyor, suç, kusur, ihmal varsa cezası çekilecek…
Aileye olan yakınlıktan dolayı bu durumdan haberdar olduk ve detaylarını da bilmekteyiz, ancak bugün bir çok kişi benzer şekilde hekim sorunu yaşıyor.
Öyle çok uzaklara da gitmeye gerek yok, ben 8 yıl önce kaza geçirdiğim de Gebze’de bir hastane de kendini hekim sayan bir şahsiyetsiz, bana da platinleri alabileceğini, yüzde 20 ölüm riski olduğunu ama bunun olmayacağını söyleyip, 150 bin lira karşılığında ameliyatımı yapacağını söylemişti.
Çok şükür ki, benimde Songül Hanım gibi akıllı bir annem var, bu adımı atmamıştık.
Hekimlik çok kutsal ve onurlu bir meslektir, bu meslek öyle vicdan ile cüzdan ile arasına sıkıştırılmamalı.
‘Giderlerse gitsin’ dinerek, hayatımızı emanet ettiğimiz hekimlerimizi mutlu edemeyiz, nitelikli hekimleri Ülkemizde tutamayız.
Gebze’nin Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin aylardır Başhekimi yok, hastanemiz gelişip, güçlenecek derken, Araştırma Hastanesi, tıp merkezine dönmek üzere, hekim yok, hizmet yok.
Böyle olunca da, cüzdanını düşünen, vicdansızlar hekimlik kisvesi altında servet yapma derdinde oluyorlar.