Perşembe günü İzmit’te çok acı bir veren kaza yaşandı. Sabah haber ajanslarını kontrol ettiğimde gördüğüm kaza yüreğimizi cız ettirdi. Ardından gelen haberlerle göz yaşlarıma da hakim olamadım. Bugüne kadar binlerce trafik kazası haberi paylaştık, yüzlerce kazanın can kaybına şahitlik ettik. 16 yıllık meslek hayatımda binlerce insanın trafik kazası yüzünden yaşama veda ettiğini gördüm. Ancak Perşembe günü yaşanan kaza ayrı etkiledi beni.
Dışarıya çok göstermesem de özünde duygusal bir yapıya sahibim. Olaylar karşısında çabuk etkilenip duygusal tepkiler veren birisiyim. Bu nedenle bir dönem yaptığım asayiş muhabirliğini, etki neticesi bırakıp siyasi ve güncel haberlere ağırlık verdim. He buna rağmen gazetemizin İnternet sorumlusu olduğum için hergün çok sayıda asayiş haberini ister istemez görüyor ve paylaşıyorum. Ancak 8 yaşındaki Ömer Koç’un kaybı gerçekten yüreğimi dağladı.
Perşembe sabahı İzmit ilçede meydana gelen daha 8 yaşındaki İlkokul öğrencisi Ömer Koç, okuluna giderken, insanlıktan nasibini almamış ve özel halk otobüsü şoförünün çarpıp kaçması neticesi hayatını kaybetti. Gelişmeleri, sürekli okuyucumuza aktardık. Daha 8 yaşındaki Ömer, bir görgü tanığının ifadelerine göre otobüste iken “Geç kaldım” diye kendine kendine konuşuyordu. Evet, daha ilkokul öğrencisi, minik bir bedeni olan 8 yaşındaki çocuk okula geç kalma endişesi taşıyordu. Ah Ömerim, keşke daha da geç kalsaydın, hatta okula hiç gitmeseydin de o kaza başına gelmeseydi.
Daha 8 yaşındaki bir çocuğun okula “Geç kaldım” endişesi taşımasına sebep neydi? Neden çocuklar okula geç kaldıklarında yok yazılma, derse alınmama, ceza alma, sınıfta kalma korkusuyla eğitilir. Bizde öğrenciyken aynı endişeleri taşırdık. Neden aradan yıllar geçse de bu anlayış değişmez. Yazık değil mi bu canlara. Ömer’in endişesini görünce, aklıma Ortaokulda iken okula 5 dakika geç kaldığım için Müdür tarafından çekilen ve sızım sızım sızlayan kulaklarımın acısı geldi. Okula geç kaldım diye yediğimiz cezalar geldi. Bunu yapmaya hakkınız yoktu ama bizim de o zaman kendimizi savunacak gücümüz yoktu…
Peki ya gelelim insanlıktan nasibini almamış Otobüs şoförüne…kaza anını defalarca izledim. Ağladıkça tekrar başa sarıp tekrar izledim. Duraktan çıkan otobüs şoförü bir anda hızlanarak önündeki otobüsü geçiyor ve hızla gidiyor. Neydi acelen ulan neydi? O hızla gidiyor Ömer’in o küçük bedenine çarpıyor. Ömer yere yığılırken, kanlar içinde hareketsiz. Çünkü Ömer, çarpma anında Ömer bedenini artık teslim etmişti. Peki o vicdansız otobüs şoförü. Bir an bile tereddüt etmeden kaçtı. Arkasına bile bakmadı, durmadı. Hiç merak etmedi Ömer’e ne olduğunu…Sonra haberlerden ve polislerin onu yakalamasından öğrenci Ömer’in hayatını kaybettiğini.
Yüreğimizi yaktın Ömer…Kaza anını gören ve cansız bedenine şahitlik eden bir genç o an ağlayarak bakamadı bile Ömer’in çaresizliğine…Daha Ömer gibi kaç can gidecek okul yolunda. Daha kaç yavrumuz okula geç kalma endişesiyle bu tür acı olaylar yaşayacak. Biz hiç mi düzelmeyeceğiz. Ömerimiz bizim inancımıza göre cennette yerini aldı. Ama Ömer, ailesiyle birlikte belki çok güzel günler yaşayacaktı bu dünyada.
Peki ya toplu taşıma şoförlerine hiç mi insanlık dersi vermeyeceksiniz. Her önüne geleni şoför yapmaya devam edecek misiniz? Nedir bu can taşırken telaşınız? Sizler sürücüleri böyle mi eğitiyorsunuz. Sürücülere önce insanlığı, sonra trafik kurallarını öğretin. İkisini de öyle öğretin ki bunlarda bir an bile tereddüt etmesinler. Kusura bakmayın cümlelerimi toparlayamıyorum. Çünkü aklım hala o kaza anında ve aramızdan koparılan minik bir yavrunun son bakışlarında…Ömerimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabır ve baş sağlığı, vicdansız sürücüye de en ağır cezayı almasını diliyorum.